Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle; Kıbrıs Türk halkının barış ve özgürlüğe kavuşmasını sağlayan harekatın 47. yılında aranızda bulunmaktan büyük memnunluk duyuyorum. İkili bayram yaşamanın memnunluğu içindeyiz. 20 Temmuz Zulme son verilen, adaya barışın geldiği kurtuluş günüdür. Hiç tereddüt etmeden bu çabada canlarını ortaya koyan aziz şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Türkiye ve KKTC, adada adil bir tahlile kavuşulması için bugüne kadar her türlü çabayı vermiştir.

2004 yılında masadan kalkan Rum tarafı tahlil yolunu tıkamayı sürdürüyor. Rum tarafı gerçeklerden kopuk, samimiyetsiz ve şımarık yaklaşımını sürdürmekte ısrarcıdır. Geçmişte hangi niyetleri taşıyorlarsa bugün de soruna birebir zaviyeden yaklaşıyorlar.

Buradan AB’ye sesleniyorum, ne oldu? Siz sözünüzü tuttunuz mu? Bunlarda daima palavra, daima palavra. Bunlarda demokratlık yok. AB, mali ve idari noktada Kuzey Kıbrıs’a dayanaklarını vereceklerdi. Verdiler mi? Vermediler. Geçen gün beni arıyorlar. ‘Duydum ki ayın 20’sinde KKTC’de konuşma yapacakmışsınız. Herhalde orada rahatsızlık verici bir konuşma olmaz.’

Bunun müsaadesini sizden alacak değiliz. Ne kadar Türk düşmanı varsa Miçotakis’le tahminen Amerika’da görüntü konferansta bilemiyorum, bize karşılık teşkil edecek konuşmayı yapacaklar. Biz haklıyız. Haklı olduğumuz için de sonuna kadar hakkımızı savunacağız. Bunlarda demokratlık yok. Bu nobran tutumun artık hiçbir kararı kalmamıştır. Bizden kimse bu noktadan sonra geriye dönüş beklemesin.

Rum kesiti, Kıbrıs Türk halkının canıyla kanıyla kurduğu vatanından vazgeçmesini bekliyorlar. Bizden kimse artık bundan sonra geriye dönüş beklemesin. Geçersizliği kanıtlanmış modeller üzerine harcayacak bir 50 yılımız daha yoktur.

Haklı olduğumuz için mutlaka eğenmenliğimizden vazgeçmeyeceğiz. Müzakere süreci lakin iki hâkim devlet ortasında yürütülür.

Biz hakkımızı korumak ismine ve yapılması gereken ne varsa onu yapacağız. Gerçekleri göstermek boynumuzun borcudur.

MARAŞ’TA YENİ DEVİR

Maraş’ta hayat yine başlayacak. Artık Kapalı Maraş’ta herkesin faydasına olacak biçimde yeni bir devrin kapıları açılacak. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. 

Hiç kusura bakmasınlar. Değil 47, 147 yıl da 247 yıl da geçse Kıbrıs Türk halkı bağımsızlığında ve özgürlüğünden taviz vermeyecektir. Bu hoş ülke, yeni kuşaklarla daha da güçlenecek

KKTC CUMHURBAŞKANI TATAR: TARİHİ GERÇEKLERİ ÇARPITMAYA DEVAM EDİYORLAR

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47. yıl dönümü münasebetiyle Dr. Fazıl Küçük Bulvarı’nda düzenlenen “20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı” merasiminde konuştu. Tatar, “Barış Harekatı ile Anavatan Türkiye’ye lisan uzatanlar, tarihi gerçekleri çarpıtmaya devam ediyorlar.” dedi.

Tatar, Kıbrıs Türk halkını aydınlığa, özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşturan 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nın, 47. yıldönümünü bir kere daha büyük bir coşku ve heyecanla kutlandığını, birebir vakitte mübarek Kurban Bayramı’nın da birinci gününü idrak edildiğini lisana getirerek “Bu vesileyle bu tarihi günde kalpleri bizimle atan, Anavatan Türkiye’deki kardeşlerimizin, halkımızın ve dünyanın dört bir yanında bizleri izleyen tüm İslam aleminin mübarek Kurban Bayramı’nı yürekten kutlar, sıhhat ve iyilikler dilerim.” tabirlerini kullandı.

Zürih ve Londra muahedeleri ile Türk ve Rum halklarının eşit kurucu iştirakinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin fakat 3 yıl sürdüğünü hatırlatan Tatar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “Enosis’e sıçrama tahtası” olarak kıymetlendiren Rum liderliğinin Kıbrıs Türk halkının imha planı olarak bilinen Akritas Planı’nı hazırlarken Anayasa’da Türklere tanınan haklar da ayaklar altında çiğnendiğini, Makarios’in Türk ulusunun Kıbrıs’taki uzantısı olan Kıbrıs Türk halkının etnik paklığı sonuçlanmadan Enosis maksadının tamamlanamayacağını açık açık söylediğini kaydetti.

Tatar, 20 Temmuz 1974 sabahının erken saatlerinde, Mehmetçiğin Girne kıyılarına ayak bastığını hatırlatarak Kıbrıs Türk halkının ve mücahitlerin, Mehmetçikle kucaklaşmasını, sevinç gözyaşlarını ve yaşananları unutmanın mümkün olmadığını söyledi.

“Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleşmeseydi, ikinci bir Girit faciası yaşanacak, bölgenin en stratejik yeri olan Kıbrıs, Yunanistan’a ilhak edilecek, Türkiye’nin güney kıyıları kuşatma altına alınacaktı.” tabirini kullanan Tatar, Barış Harekatı ile cunta idaresinin yıkıldığını, Yunan halkının özgürlüğüne ve demokrasiye kavuştuğunu, darbeye karşı çıkan Rumların da katliamdan kurtulduğunu, Kıbrıs Adası’nda hem Türklere hem de Rumlara barış ve istikrar ortamı yaratıldığını kaydetti.

Tatar, 1974’ten bu yana hiç kan dökülmediğine ve barışın tesis edildiğine dikkati çekerek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Ama ne yazık ki tüm bu yaşananlara karşın Barış Harekatı ile Anavatan Türkiye’ye lisan uzatanlar, tarihi gerçekleri çarpıtmaya devam ediyorlardı. Dış güçler ile kimi çevreler Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak gösterme gayretlerini sürdürmektedir. Lakin Kıbrıs’ta temel işgalci, EOKA terör örgütünü organize eden, Akritas Planı’nı hazırlayan, faşist darbeyi gerçekleştiren ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ısrarla bir Rum devletine dönüştürmek isteyen Yunanistan’ın ta kendisidir.”

KAPALI MARAŞ’I AÇMA KARARI

Kıbrıs’ın bir kesimi olan Kapalı Maraş’ı açma kararının yıllardan beridir mallarına ve mülklerine gidemeyen eski sakinlerinin ve hak sahiplerinin mülklerinin iadesini mümkün kılacağını ve son derece kıymetli bir açılım olduğuna dikkati çeken Tatar, “Amacımız, buradaki mağduriyeti gidermektir. Kapalı Maraş açılımı, Taşınmaz Mal Kurulu üzerinden mülkiyet haklarına saygılı ve hukuka uygun bir biçimde gerçekleştirilecektir. Bu çerçevede, Bakanlar Şuramız tarafından kabul edilen kararla Kapalı Maraş’ın yüzde 3,5’ine tekabül eden bölgenin, askeri bölge statüsü kaldırılarak Maraş açılımımızın ikinci kademesine geçilecektir. Bu adımla iade talebiyle başvuran hak sahiplerine, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun bu tarafta bir karar vermesine imkan sağlanacaktır.” dedi.

“Kıbrıs Adası etrafında kıta sahanlığımızdaki doğal kaynaklara eşit hak sahibi olarak Anavatan Türkiye ile birlikte sahip çıkma kararlığı içerisindeyiz.” tabirini kullanan Tatar, Mavi Vatan’ın, Anavatan Türkiye ile ortalarındaki bağları perçinleyen, Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlarının korunmasında, hak ve hukuklarının müdafaasında çok değerli bir stratejik boyut olduğunu lisana getirdi.